SON DAKİKA

ABD İLE GÜVENSİZ BÖLGE!..

GÜVENLİK, DÜNYA, SİYASET, YORUM & ANALİZ

MÜŞTEREK HAREKAT MERKEZİ!..

GÜVENLİK, YAZARLAR, YORUM & ANALİZ

ORDUMLA GELECEĞİM ÇOCUK!.. SİL GÖZ YAŞLARINI!..

Bu haber 21 Ekim 2019 - 20:52 'de eklendi ve kez görüntülendi.

Bir çocuğun ayağına, ayakkabısı olandır Türk.. Dar anında genişlik olan, zor zamanlarında yanına koşan, ihtiyacında seni bulandır Türk!..

“Osmanlı’nın artığısınız dediklerinde kahroluyorum” diyen Kerkük’lü ninenin;

“Bizi kimlere bırakıp gidiyorsunuz?” diye haykıran Şam’lı dedenin;

‘’Türkiye için dua etmeden seccademi kaldırmam” diyen Bosna’lı teyzenin;

“İki patik ördüm, köyüme ilk gelen Türk askerlerine vereceğim” diyen Ahıska’lı gelinin;

Ordumuza katılmak için ceketini satan Pakistan’lı gencin;

Şahadet parmağını İsrail’li askerlere uzatarak, “Bir gün gelecekler” diye ağlayan Gazze’li çocuğun.

Baykal’ın, Hazar’ın, Tuna’nın, Fırat’ın ve Nil’in…

Aras Nehri’nin, Ağrı Dağı’nın, Türkmen Dağı’nın, Apşeron’un, Elbruz’un ve Erciyes’in..

Erbil’in, Halep’in, Ahlat’ın, Urumçi’nin, Fergana’nın ve Tebriz’in… Velhasıl-ı kelam;

Yürek bohçasında bize dair ağıt ve umut taşıyan her yerin, her sesin, herkesin sesidir, umududur Türkiye..

Türk beklenendir!.. Dünya mazlumların kabul olan duâsıdır. Köklerini Osmanlı’dan, Selçuklu’dan alan Türk; bulunduğu yere huzuru, barışı getiren, akan masum kanını, gözyaşını; din, ırk, mezhep, soy gözetmeksizin dindirendir Türk!..

Dünya şahittir!.. Bizim tarihimizde işgâl yoktur!.. Adâlet ve merhamet vardır!..

5.Şarlken’e esir düşen Fransa Kralı 1. Fransuva’nın, Kanuni Sultan Süleyman’a mektubunda ‘’köleniz olurum’’ diyerek yardım istemesi, bunun en güzel örneğidir.

Yine Fatih Sultan Mehmet Han zamanında, en zor şartlar altında bile Ortodoksluk’tan vazgeçmeyen Bizans halkı, Latinler’e borçlu olmaktansa, Osmanlı tarafından yönetilmeyi istemişlerdir. Gennadius’un müttefikleri arasından en başta geleni Grandük Notoras, Bizanslılar’ın duygularını “Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim” diyerek duygularını en veciz biçimde belirtmiştir.

Türk, yoksulun elinden tutandır. Fakirin kapısını çalandır.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v);

“Kim bir yetimin başını Allah rızası için okşarsa, elinin değdiği her kıl için kendisine sevap verilir” ve “Kalbinin yumuşamasını istiyorsan; yetimin başını okşa ve fakiri doyur” emrinden dolayı; ‘savaşta en korkusuz, en cengaver olan, o yüzden yetimin başını okşayan, yetime kol kanat gerendir Türk’.

Bir çocuğun ayağına, ayakkabısı olandır Türk.. Dar anında genişlik olan, zor zamanlarında yanına koşan, ihtiyacında seni bulandır Türk!..

Barış Pınarı Harekâtı’nı dört gözle bekleyen; hiç kuşkusuz, öncelikle çocuklardır. Muhammed’in Ordusunu büyük bir özlem, hasret ve acı içinde bekleyen çocukların, minik ellerini gökyüzüne kaldırıp, gönlünü Yaradan’ına açarak, çocuk yüreği ile saf ve masumca dua ederek, hasretle beklediğidir Türk!.. Yaşananlardan anlaşılmıştır ki; Türk Ordusu beklenendir!..

Askerimiz ve Suriye’li çocuklar arasında geçen, gözlerimizi dolduran, yüreklerimizi dağlayan, olaylardan biri Tel-Abyad’da gerçekleşir.

TEL-ABYAD’DA YAŞANAN, YÜREKLERİ DAĞLAYAN BİR HİKAYE

Tel-Abyad’da operasyonuna katılan bir aslanımız, operasyonun ikinci gecesi, dinlendikleri bir-iki saatlik sürede mesaj atmış. Durumumuz iyi, moralimiz yüksek diye. Sonra da aşağıdaki satırları yazmış. Okurken gözyaşlarımızı tutamadık.

“Köye yakın mevzilerde çatışma bitmişti. Teröristler arkalarında silah mühimmat ne varsa bırakmış, köydeki ahalinin yiyecek ve içeceklerini de alarak iç bölgelere kaçmış. Köye girdiğimizde çocuk ve kadınların ağırlıkta olduğu bir kalabalık güvenli olduğunu düşündükleri bir evde akıbetlerini hep birlikte beklerken kapıyı açtık.

Türkler geldi diye çocuk çığlıkları karşıladı bizi. Uzatmayayım, hepsine kumanyamızdan dağıttık. Belli ki; örgüt halkın açlığını pek önemsememiş, onları ‘üzerilerine strateji kurgulanacak piyonlar’ olarak gördüklerinden, beslenmelerini pek dikkate almamışlardı.

Tüm çocuklar açlığın verdiği çaresizlikle verdiğimiz kumanyaları hızlıca yemeğe başlamıştı ki, gözüm kenarda oturan yay kaşlı hafif çekik gözleri altında yüzü yaşından çok daha olgun bir çocuğa takıldı alaca karanlıkta.

Bir şey yemiyor, kenarda sessizce oturuyordu. Bu hali dikkatimi çekti. Acaba karnı tok mu diye geçirdim içimden. Oğlum gözümün önüne geldi. Yanına gidip adını sordum.

– Haydar Ali, dedi.

– Sevmez misin verdiklerimizi, dedim.

– Severim, dedi.

– Neden yemiyorsun, dedim.

12 yaşındaki çocuk, 12 sene düşünsem aklıma gelmez bir cevap verdi ki, önce benim, sonra bütün timin gözlerinden yaşlar süzüldü.

‘’Siz Resülullah’ın ordususunuz. Açlıktan ölüp Allah’ın huzuruna varsam, çocuğum, Allah bana hesap sormaz. Ama sizin kumanyanızı yersem, siz bir karış geri kalsanız bunun vebalini ödeyemem’’ dedi.

Ellerim titreyerek tuttum yanaklarını iki elimle. Alnından hem öptüm, hem de kokladım.

– Ye çocuk dedim, ye.

– Ye büyü ki; sen de bu orduya nefer ol.

– Helal edin, dedi.

Bütün tim sanki cenazede mevtaya hakkını helal eder gibi,

‘’Helal olsun” diye haykırdı.

Haydar Ali’yi köyünde bırakıp intikale devam ederken artık hiçbirimiz o köye girerken ki askerler değildik.

Yola çıkarken içtiğimiz andı hatırladık. O kadar gurur duyduk ki yaptığımız işle; yorgunluğumuzu bile unuttuk.

Bir Haydar Ali’yi kurtardık. Dualarınızı eksik etmeyin.”

Peygamber Efendimiz ( s.a.v) zamanından örnek verecek olursak, bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz, bu hadiseye çok üzüldü. Sahabiler,

“Ya Resulullah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?” diye sordular. Peygamberimiz,

“Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir.” buyurarak din, millet, ırk ayırmaksızın çocuklara verdiği önemi belirtmiştir.

Yine Şanlı Binbaşılarımızdan biri olan, Miraç Emir Binbaşı anlatıyor:

‘’Operasyondayız.. Bir çocuk koşa koşa geldi.. Aarkasından dedesi ve nenesi tutmaya çalışıyor, tutamıyor, kollarını açmış bana koşuyordu. Önce sarıldı.. Dizlerimin üzerine çöküp bende sıkıca  sarıldım.. Heyecanla bir şeyler söylemeye başladı..

Ellerini açıp, ‘Muhammed’ diyordu.. Tebessüm ediyordum ama çocuğu anlayamıyordum. Yine aynı cümleleri kuruyor, gözlerinden yaş akıyordu.. Ama mutlu görünüyordu. Yine anlamadım.. Üçüncü defa yine aynı cümleleri kurdu. Geriye dönüp askerlere seslendim, ‘dilinden anlayan var mı’ ? Bir ses;

– Ben anlıyorum komutanım, dedi.

Yanıma gelip, çocukla konuştu. Çocuk ona heyecanla bir şeyler anlattı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Sonra Abdullah Uzman’ın da gözleri yaşardı.

Komutanım, çocuk, anne-babasını, ablasını ve iki abisini hava saldırısında kaybetmiş.. Sonra her gün dua etmiş.

– Bissürü dua ettim, diyor.

Hastaneden çıktıktan bir süre sonra da rüyasına Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) girerek kapılarını çalmış ve ‘’ordumla gelecem çocuk sil gözyaşlarını’’ demiş.

O gün, bugündür çocuk hep bizi bekliyormuş.

Çocukta bana;

– Ne olur komutanım Efendimize söyle çayımız ekmeğimiz var bize gelsin, demiş.

Ağlayarak benden istediği buymuş..

Çocuğa cebimden çıkarıp bayrağımızı verdim. O zaman daha iyi bir anladım. ‘’Biz İslam’ın son umuduyuz ve biz seçilmiş bir milletiz.’’ (by.hhk)’’

Son olarak; Arabistan’da bir imamın bizler için söylediğine kulak verelim..

“Bir millet Allah yolunda yürür, cihad ederse Allah onu nasıl aziz edermiş, Allah yolunda yürümekten vazgeçtiği zaman Allah onu nasıl zelil edermiş, bunu anlamak istiyorsanız; Türk milletine bakın. Onlar Allah yolunda cihad ederken bize anlı şanlı paşalar, valiler gönderiyorlardı, Allah yolunda cihad etmekten vazgeçtiler; eli kazma kürek tutan işçiler gönderiyorlar.”

Anlaşılan o ki; Türk özüne döndüğünde, ümmetin umudu olmaya devam edecektir.. İnşaAllah özümüze dönüyoruz..

Rabbim!.. Sen, İslam’ın son ordusu olan Türk Ordusu’nu muzaffer eyle!..

Yusuf ÇEBİ/DipDalgaHaber.com

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.