Geçtiğimiz günlerde Muharrem Balcı’nın bir söyleşisinde bulunduk. Tatlı ve gayet bilgilendirici bir sohbetti.
Kendisi hukukçudur ve bu alanda çalışmalara yoğun bir şekilde devam etmektedir. Söyleşinin konusu ise; ‘’ülkemizde ki hukuk sistemi ve en önemlisi son günlerin güncel konusu, İstanbul Sözleşmesi, kapsamı ve bize getirdikleri’’ hakkında idi.
İstanbul Anlaşması’nın;
‘aile kavramını nasıl etkilediği’,
‘yöneticilerin bunları nasıl görmezden geldiği’,
‘sapkınlığın yasal hale getirilip koruma altına alınmasını, hatta ve hatta aksi durumda bulunanların ciddi cezalarla yüz yüze geldiklerini ve geleceklerini’,
‘yaşanan mağduriyetleri’,
‘başka ne tür sapkınlıklara neden olabileceğini’,
‘bundan korunma yollarını ve önlemlerini’ irdeledik.
Ancak hepsini burada açıklama ve anlatmaya kalkmayacağız.
Söyleşide bir çok konu konuşuldu. Ancak en derin ve etkileyici konulardan biri, şüphesiz ki ‘’queer, yani akışkan kimlik’’ kavramı idi.
‘Akışkan kimlik nedir’ sorusuna en güzel örnek; 2014 Eurovision birincisi ‘Conchita Wurst’ ün ilk fotoğrafıdır. Fotoğraf, 2014 yılında, yarışma esnasında çekilmiş, ki o dönem LGBT topluluklarından ciddi destek almış , insanların ilgisini çekmiş ve sonuçta ‘Conchita Wurst’ o yıl birinci olmuştu .
Aşağıda ki fotoğraf ise, bu sene yeni yayınladığı klibinden bir kare. Bu karakter tam olarak ‘queer’ yapısını anlatıp süreci daha anlaşılabilir hale getiriyor.

Conchita Wurst
Genel olarak bu ve benzeri yapıların amacı; ‘’kadın erkek ayrımını tamamen ortadan kaldırıp ortaya farklı bir tür çıkarmak ve bu şekilde dünyayı yöneterek gerçek düzene kendilerince baş kaldırmak’’ olarak tanımlanabilir.
Avrupa da çok yaygın olan bu şekli; İstanbul Sözleşmesi ile ülkemizde de bu tarz hayat ve yaklaşımların daha rahat yerleşmesi ve yaygınlaşmasının altyapısını oluşturmuştur.
Bu sözleşmenin ön planında ne kadar kadını koruma temelli bir içgüdü ya da reklam yüzü var olsa da, arka planda cinsiyetsiz bir toplum yaratma isteği bulunmaktadır.
Yönetimde olan siyasilerimiz, bürokratlarımız,… vb herkes; kendince kadını koruduklarını sanıp, dini açıdan da muhafazakar olarak kabul edebileceğimiz bir çok kişi tarafından maalesef İstanbul Sözleşmesi savunuculuğu yapılmıştır.
Bu kişiler sözleşmeyi hiç okumamış, bir danışmanına okutmuş olabilirler. Artık danışmanları ne kadar okuduysa; sonuç ortada ve her geçen gün biraz daha çıkmazın içine doğru gidiyoruz. Yaşanan mağduriyetler, sapkınlığa düşen kişiler, çevresindeki dünyayı anlamlandırmaya çalışan ve kaosa sürüklenen gençler.. Say say bitmez..
Olayın yetişkinler kısmını bir kenara bırakırsak bu akımın çocuklar üzerinde ki etkisi daha korkutucu..
Nihilist (hiççi) bir topluluğun hazırlayıp piyasaya sürdüğü bu tarz kanunların, kuralların hiç bir sınırı bulunmamaktadır.
Aşağıda ki fotoğrafta da başka bir örnek.. ‘Desmond is amazing’ takma adıyla bir çocuk, ama ‘cinsiyeti belli olmayan bir çocuk’ ön plana çıkartılmaktadır.

Cinsiyetsiz-cocuk
Bu yaklaşım, ilkokulda, lisede, üniversitede, çocuklarımızın farklı cinsel kimlikli arkadaşlarının oluşuna, akıllarının karışmasına daha da önemlisi toplumun en temel taşı olan ailenin ve yüce yaratıcının sisteminin temelden sarsılmasına neden olacaktır.
Lut kavminin yaşam tarzını tekrar yaşama noktasına hızlıca ilerlemekteyiz.
Yeni Sodom ve Gomorra şehirlerini, İstanbul Sözleşmesi gibi sözleşmeler ve onları destekleyen kanunlarla malesef kendimiz hazırlıyoruz..
Kamu Baş Denetçisi ŞEREF MALKOÇ’un bu bağlamda 6284 sayılı Kanun ve uygulaması için söylediği söz herşeyi özetliyor;
“Eşler ayrılsın diye kanun çıkarmışız!..”
Buradan yetkili ve etkililere sesleniyoruz!..
ÇOK GEÇ OLMADAN, BU YANLIŞI DÜZELTİN!.. MİLLİ SİLAH, MİLLİ UÇAK, MİLLİ HELİKOPTER GEREKLİ AMA; ‘’MİLLİ İNSAN VE MİLLİ AİLE’’ OLMADAN HİÇ BİRİNİN ANLAMI YOK!..
Mehmet SARI/DipDalgaHaber.com