İnsanlık tarihi genel olarak incelenirken; İsrail oluşumunu; bir baltaya sap olamamış, dini ayrı, cibilliyeti farklı, genetiği ile oynanmış bir organizmalar topluluğu statüsü içinde değerlendirmek gerekir.
İsrail, günümüzde kendisine tahsis edilen kara parçasında sıkışıp kalmış bir ülkedir. Aslında hırçınlığının ana sebebi de budur. Kendini rahat hissetmemekte ve gelecek kaygılarına düşmüştür İsrail…
Devletinin bu bilinçaltı tarihsel travması, halkını ve yöneticilerini, eli her zaman tetikte, aklı ise daima havada, “sosyal-şizofren” bir kimliğe büründürmüştür.
Bu oluşum; (adına ne derseniz deyin) dünyanın ve Türkiye’nin başına bela olduğu gibi, herkes için “atsan atılmaz, satsan satılmaz” bir noktadadır.
A.B.D’ nin ve İngiliz’in şımarık ve yaramaz biraderi, bu pişkin yol haritası ile aslında “bir şeyler” mi talep etmektedir?.. Elbette..
Bu taleplerinden biri “SU”, ikincisi , “TOPRAK” tır.
Sözü fazla uzatmayayım. Mevcut İsrail yerleşkesi ve yönetimleri, Akdeniz havzasında kurulurken, bu adamlara önce toprak satılmış sonra su verilmişti.
Şimdilerde suları da azaldı, (belki de ısındı) toprak yetmezliği de çekmektedir.
Fırat-Dicle akarsu alt havzası: (kutsal topraklar)
Hatırlanacağı üzere, bu oluşum ve taşeron şirketleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesinden hektarlarca tarım toprağı satın almıştır. Yine o bölgede, teröristleri Yahudi yapan, onları emekli paşalarına eğittiren de yine kendileriydi. Sürüsüne bereket “Mossad” ajanı, şu anda GAP’ ta cirit atmakta, ellerini kollarını sallayarak, yellenmektedirler.
İkinci FİLİSTİN/GAZZE Dramı tehlikesi:
Endişem odur ki; Şamar oğlanı İsrail kabilesi ve kabinesi, Güney Doğu Anadolu bölgemize ve Suriye’nin kuzeyine çöreklenirse, ikinci Gazze Sendromu ve İsrail belası, mekan değiştirecektir.
Bu sefer ki; “seçilmiş” aktörleri haliyle farklı olur.
İsrail tanklarının altında inim inim inleyecek olan Kürtler, Filistinlilerin yerini alır. İsrail yine aynı İsrail’dir.
Türkiye ve Türkiye Kürtleri ise; artık bu noktadan sonra aklını başına alması gereken aktörler olacaklardır…
“Güney Doğu Anadolu bölgesinden toplam kaç ha (hektar) tarımsal alan(toprak), çaktırmadan İsrail ve Amerikan paravan şirketlerine verilmiştir(satılmıştır)?!!”
Türkiye bu bölgede, “bir koyup üç al politikasını” çok dikkatli bir şekilde götürmek durumundadır. Aksi takdirde elindeki biri de kaybedebilir.
Üniter ve Ulus devlet yapımızdan taviz vermeden ve misaki milli sınırlarımızı koruyamazsak, Ortadoğu dış politikası, Federatif bir iç politikaya evrilirse, bu Türkiye için; ürkütülen kurbağalara değmeyen, dönülmez akşamın ufkunu seyrettirecek bir tehlikeyi de içinde barındıracaktır.
Tahir Çalgüner/DipDalga.com